Şehrin Şairi:
Şairler, zamanı en iyi kullanmayı bilen, kendi içimizde kaybolmuşluğumuzun bilincinde olan değerli varlıklardır.
Onlar gönül bahçelerinde yetiştirdiklerini, şehrin pazarına sürerek şehre canlılık getirirler. Susuz kalmış bedenlerimize gönül gözelerinden can suyu dökerek hayat verirler.
Canlarını canlarımıza karşılıksız katarak, şehrimizin çatılarını, damlarını akmaktan kurtarır ve duvarlarının yıkılmasını önlemiş olurlar. Böylelikle şehrin sütunları tebessüm ederken, kendi içinde kaybolmuş olan şehirlerimizin konuşmaya başladığını duyar gibi oluruz.
Şairler yaşadıkları şehirlerin sözleri, gözleri ve o şehrin hastalıklı zamanlarında alıp verdiği nefesidirler. Köksüzlerin at sürüp, kalem oynattığı dünyamızda, yaşadığı hayatı aşkla ümitle besleyerek, sevgi tohumlarını gönül bahçelerimize bıkmadan, usanmadan ekmeye devam eden bahçıvanlarımızdırlar.
Onlar, yetişecek fidanların hayaliyle geceleyen; gündüzleyen vefakâr yürek işçilerimizdirler.
Onlar, zor işlerin üstesinden gelecek yiğit adamlardır.
Kalplerinde taşıdıkları ise insanoğlunun en ağır yükü olan sevda yüküdür.
Taşırken hiç de rahatsız olmazlar. Örnek duruşlarında eşsiz vakitleri barındırarak, bir ruh doktoru gibi kalbi hastalıklarımıza şiirleriyle neşter vururlar.
Fikrin namusunu koruyan ve zikrinde hep yâr, yâr sayıklamaları ile zifiri gecelerimizi aydınlatan, ışık süvarileri belki kandilleridirler.
Asil bir bekleyiş gerçekleştirirler sokaklarımızda.
Ötelere sevda izi bırakarak menziller oluştururlar yalnızlığımıza.
Onlar, yâre doğru uçurulan dua kuşlarımızın barınağı, en içli dervişlerimizdirler.
Ey yürek şehrimizin onurlu bekçileri, size minnettarız!
Sizler hep var olunuz.
Eski Erzurum’a özlemle çıktığım bir ilkbahar sabahıydı;
Şehrimin müşfik kucağına bırakarak kendimi. Yüreğimi avuç avuç doldurarak gözlerimden, adımlarımı katlayıp üst üste, yol alıyordum Atatürk Üniversitesinin kavşağından Aziziye parkına doğru. İçimde saklı duran bir burukluk tütüyordu, sabahın yalnızlığına. Caddelere, sokaklara düşürdüğüm adımlarım divane görüntüsü veriyorlardı kaldırımlara.
Kalbimde birikmiş, ağıt kokan çığlıklarımla havuz başına yaklaşmıştım ki, sağda şimdilerde Ticaret Odası olan binanın temellerinin atıldığı zaman diliminde, şehrimin sahipsizliğini yaşıyordum. Estetiği olmayan bir binanın yükseleceği günlerden geçerken, Erzurum Anadolu Lisesi aralığından ani bir bakışla Palandöken’in yüce başının bir bulut tarafından sarıldığını gördüm.
İşte o an, eski Erzurum’dan günümüzün Erzurum’una bakarak sevdamı gönül teknemde yoğurmaya başladığımı hissettim. Yaşadığım bu manzara karşısında irkilmiştim.
Zamanın bana özel açtığı sayfasını kaç defa çevirerek okuduğumu bilmiyorum.
Kendimden geçmiş ve bütün kaybedilenleri ararcasına şiire bulanmıştı yüreğim. Aşk ile harlanmış olan gönül fırınımda pişirmeye başladığım mısralarımı, sıcağı sıcağına sunmak istedim şehrimin ilim, irfan sofrasında buluşanlara...Zamanıyla şaire ve şiire ulaşanlara....
Erzurum’a;
Bir sabah yürüdüm sokaklarında
Geçmişin aradım ayak izini
Ağlamaklı bir ses duvarlarında
Çarçabuk sermişler kefen bezini
Bir bulut sarınmış Palandöken’i
Gözlerine duman kaçmasın diye
Ekinler kurumuş, yok su dökeni
Sevdamız gömülmüş bütün maziye
Kâbusla uyanmış Çifte Minare
Yakutiye'm kalmış sular içinde
Evim, gözlerinden akıyor dere
Sensiz dert kazanı kaynar içimde.
(Mehmet Yaşar Genç)
Kıymetli okuyucu!
Bir daha ki yazımız da şehrimizin bütün şairlerinden bir şiir destesi ile birlikte olacağız
Kalın sağlıcakla.