İstanbul, zarif bir beyefendi, ruhumuzun mimarı
Buram buram cennet kokan şehir, darüşşifa diyarı
Konstantinapol’den
Bir harap haneden bakarken gözleri
Mahzun ve melûldü
Sükûta mahkûm kalabalıklar dolaşırdı sokaklarında
Çürük kokuyordu tufeyli yapılarındaki sesler
Simsiyah resimler çiziliyordu yüreğine
Keder akıyordu üzerine Latin uçurumundan
Yedi tepeden bakan şehir
Sahibini arıyordu gözyaşlarıyla
İklim değiştirmeler yetmiyordu Diyarı Rum’a
Aldanışlar kaplamıştı göğünü
İnkıraz halleriydi surlarındaki koşuşturmalar
Karanlığına karışıyordu şaşkın adamlar ve adımları
Ayasofya’dan ayinler duyuluyordu
İmdat beklenirken garbın kan kokan ellerinden
Jüstinianüs yâd edilerek
Taşlar bağlanıyordu surlara
Haliç’in ağzına gem vuruluyordu yeniden
Yaşadığı gurbetti şehirler efendisinin
Ağrıları yayılıyordu en diplerine
Nefesi tükeniyordu usul usul
Konstantiniyye kimsesiz ve sessizdi
Yorgun düşmüştü umut yolculuğunda
Yağmalanmıştı sırtındaki elbiseleri
İhtiyarlamıştı Frenk pazarında satılmayı beklerken
Şarklı bir gencin gözlerinden kıvılcımlar sıçrarken yüreğine
Kurtuluşunu müjdeliyordu Haliç sırtlarından esen sabahın meltemleri
Şafağına fethin cemresi düşmüştü artık
Şimdi, melekler dolaşıyordu ufuklarında
Güvercinleri bir başka heyecanlıydı yamaçlarında uçarken
İstanbul, sana gelmeye değer, zahmet üstüne zahmet
Çağları kuşatan sözleriyle haber veriyor Ahmet (a.s)
İstanbul’a
Bir başkaydın o gün, duramıyordun yerinde
Seni kucaklamaya gelirken yiğitlerin
Yolların tutan kızlar, çiçekler ellerinde
Dalga dalga akıyor kapına şahitlerin
Peygamber muştusuyla yeni bir çağdır gelen
Açıldı gözlerinin üstündeki perdeler
Fetih rüzgârlarıyla yürüyen dağdır gelen
Vuslatına ellerin açacağın yerdeler
Evladı Fatiha’nın önünde eğiliyor
Devir devir üstüne tahkim edilmiş surlar
Molla Akşemsettin’ler bulutlarla geliyor
Cümle cihan susmuştu sakinlemişti sular
Fethin saati çalmış işitilen gür sesi
Tekbir sedalarıyla akar yedi tepeden
Tarihlerin hesaba gelmeyen hadisesi
Bugün olmuş bahtiyar bakar yedi tepeden
Gördüğüm
Tek başına yeterli, şerefli bir esersin
Gözleri kamaştıran Şark’ın ruhuna fersin
Vakıflarla bezenmiş mührü; gök kubbesinde
Nazirsiz bir şehirdir, necat bul busesinde
En güzel semtlerinde baharımı gizlesem
Eyüp’ten Üsküdar’a yıldızların izlesem
Müzeyyen duruşunla dünyanın başkentisin
Ruhlara şifa sunan manzaranın kentisin
Dervişlerin dilinde hayat buluyor kelâm
Özleminle yananlar sana veriyor selâm
Bir peri suretinde yalılar ve saraylar
Mehtabında gezinir sevdalı saraylılar
En ünlü ressamların rüyasına girensin
Yüz akı tarihimin burçlarını görensin
Sedef kakmalı yüzün asırlardır gülümser
Ayet ayet okunan fethini gönlüme ser
Göklerin aydınlatan kandillerin dizili
Nesilden nesile sen gezginlerin menzili
Şairlerin ilhamı, hünerli ellerisin
Kutsiyet diyarının en görkemli erisin
Renklerin buluştuğu lale şehri, İstanbul!
Aşkıyla hem hal olan hâle şehri, İstanbul!
Tarihin gözlerinde her dem pak olan şehir.
Hasret çeken gönüle ferahnak olan şehir.
Sevgili okuyucu!
İnişli çıkışlı yollardan, tehlikeli kanyon ve patikalardan, buzullar ve çöllerin eritici sıcaklarından, her türlü zorluğa dayanıklı yürekleriyle geçerek geldikleri Anadolu coğrafyasında, otağ kuran, aziz ceddimizi en içli duruşumla selamlıyorum!
Onların bize olan en önemli öğretisi, vatana bağlılık mefhumudur.
Çünkü onlar;
Kurumuş olan tüm gönülleri şefkat ve merhamet ırmaklarıyla sulayarak, bizlere mümbit bir vatan kurmuş, yücelik devletinin kıymettar temsilcileridirler.
İşte onların en büyüklerinden olan, Fatih Sultan Muhammet Han Hazretlerine selam olsun! O ve onun gibi olan bütün devlet büyüklerimize selam olsun!
Onların bize bıraktığı ruhtur, bizleri geleceğe emin adımlarla yönlendiren.
Gençliğimiz ve geleceğimizi inşa edecek olan sağlam temellerin sahibi, örnek insan yetiştiren, dinamizmin adı ve idealimizin muradıdır.
Yüksek değerler sahibi bir milletin evlatlarına ancak ve ancak ona değer veren, onu hak ettiği zirvelere taşıyan gençliği yetiştirmektir yakışan. Bu değerli emek uğruna mücadele eden tüm anne ve babalarımızı, tüm öğretmenlerimizi yürekten kutluyorum.
Yazımızda bu vatan toprağına düşmüş, zerresine karışmış olan aziz şehitlerimizi de yâd etmeden geçemeyeceğim.
Ey şehit!
Ey vefanın örnek eri!
Seni, kalbimin mahremiyetiyle yazarken, yüreğimin diliyle gül şarkıları seslendiriyorum.
Sen ki; Çatlayan dudaklarımıza dokunan rahmet damlacığısın.
Sen ki; Bütün haramzadelerin kötülük uğruna kalkışlarına şiddetli dokunan, ahlak abidesi.
Sen ki; Yüreğimizin açlığını ırmağında doyuran ve susayan hâllerimize rahmet akıtan neden.
Sen ki; Vatan savunmasının korkusuz ve yılmaz bekçisi ve emekçisi.
Sen ki; Güçlünün değil; güçsüzün destekçisi.
Sen ki; Esarete gülmeyen toprakların cengâveri, yağız atlı süvarisi.
Ey şehit selam sana!
Selam sana ey mücahit!
Yedi iklim, dört köşeden selam sana
Sonbaharın uğradığı ülkeme
Makamından Yedi Beyza dokunsana
Tükenmeden menzilini yakın et
Bahadırlar çağı olsun yeniden
Meşale yak, yolunu bulsun yiğit
Yolun yolumuz, ahdin ahdimizdir.
Selam sana!
Selam sana!
Kalın sağlıcakla../ Mehmet Yaşar Genç