Kendi Zenginliğini İnşa Etmek
İnsan bazen öyle bir yerde buluyor ki kendini, ne kalabalıklar iyi geliyor ne yalnızlık…
Ne kazandıkları yetiyor ne verdikleri anlaşılıyor.
Bir boşluk var içte; adı ne maddiyat ne maneviyat, ama her ikisinden de eksik bir şey.
Ve sonra fark ediyorsun:
Kendine vermediğin hiçbir şeyi dışarıdan tam alamıyorsun.
Bir süre sonra ne çok çabaladığını görüyorsun…
Sevilmek için, görülmek için, anlaşılmak için…
Ama kimse sana, senin kendine göstermediğin sevgiyi, ilgiyi, değeri veremiyor.
Çünkü bu bir alma-verme meselesi değil; bu bir kaynak meselesi.
Senin iç kaynakların yeterince güçlü değilse, dışardaki bolluk bile seni doyuramıyor.
Maddi anlamda da böyle…
Çok çalışıyor ama kendine yatırım yapmıyorsan, cebin dolsa da iç huzurun boş kalıyor.
Kendini hep sona bırakıyor, emeğini hiçe sayıyorsan; kazanmak bile yorgunluk getiriyor.
Oysa insan kendi zenginliğini içeriden başlattığında değişiyor her şey.
Kendine sevgi verdiğinde, değer verdiğinde, emeğine sahip çıktığında…
Hem içini doyuruyorsun hem dışını.
Ve dış dünya bu dengeyi hissediyor.
Artık eksik değil güçlü, muhtaç değil özgür, bekleyen değil yaratan oluyorsun.
Zenginlik sadece para değil, sadece huzur da değil.
Zenginlik; kendine verdiğin emeğin, sevginin, kararlılığın toplamı.
Kimsenin alıp götüremeyeceği bir iç birikim.
Sen inşa ettikçe artan, sen sahip çıktıkça kök salan bir hayat.
Ve en güzeli de şu:
Sen kendine verdikçe, dünya da sana vermeye başlıyor.
Ama bu kez ihtiyaçtan değil, hak edişten
