Cemal ÇINAR (Araştırmacı-yazar)
Köşe Yazarı
Cemal ÇINAR (Araştırmacı-yazar)
 

İsrailoğullarının insan öldürme hırsı

   İsrailoğullarının insan öldürme hırsı İnsan bir başkasına muhtaç fıtratta yaratılmış bir varlıktır. Kendi hayatının devamı için bir başkasıyla beraber yaşaması gerekir. Bu yaratılan her canlı varlığa, yaratanın getirdiği temel yaşam koşuludur. Hayat yaşamanın bir ferdi boyutu, bir de toplumsal boyutu vardır. Hayatın toplumlara bakan boyutu tıpkı kişisel boyut gibi bir başka toplumun da varlığına saygılı olduğuna bağlıdır. Çünkü, her insanın varlıksal onuru insanlık ailesinin genelinin onuruna bağlıdır. İslam hukuk sisteminde bu onur “zarureti hamse” şemsiyesi altında muhafaza edilmiştir. Sırasıyla, can, mal, akıl, din ve neslin korunmasıdır. Bu ortak onuru kabul etmeyen tek toplumsal yapı siyonist terör çetesidir. İsrailoğulları her yönüyle olduğu gibi bu manada da bir toplumun ontolojik yapısının tersine suyu akıtmaktadır. Bu mucrimliğin iki sac ayağı bulunmaktadır. a)Siyonist bir kadının doğurmadığı hiçbir insanın siyonizme alınmaması. b) Siyonistler dışında her insanın üzerinde sonsuz tasarruf hakkına sahip olduğuna inanmak. Dünyada en dindar teşkilatlardan en dinsiz teşkilatların hiçbirisinde girmek istese de biz hiçbir kimseyi içimize almayız denilmez. En acımasız örgütsel yapılar dahi çarpıştıkları insanları kazanabiliriz üzerine mutlaka bir hesapları olur. Mesela; Medine İslam devletinin teşekkülünde aslen yahudi olup sonradan Müslüman olmuş sahabeler vardır.   Bütün kavimlerin toplumsal soyu erkeklerden kabul edilir. Kuvvetin her türlüsü ve özellikle toplumsal mukavemeti, erkeklerde görürler. Örneğin; Boşamalarda nafaka ve benzeri sorumluluğun erkeğe yüklenmesi de bundandır. Fakat Siyonistler bu toplumsal mukavemeti kadına bağlamışlardır. Siyonist bir kadının doğurmadığı her bir insan Siyonizme hizmet etmek için yaratılmıştır. Tıpkı bizler kavun, karpuz, ayva, armut ve elmayı kesip yediğimizde bir acıma hissi oluşmadığı gibi. Aynen Siyonistler başka insanı öldürdüklerinde onlarda bir acıma duygusu oluşmuyor. Bu görüş herşeyden önce dindarlıktaki kemalâta aykırı bir dini tasavvur biçimidir. Dindarlığın zirvesi dinen mütevazi olmayı gerektirir ve dindarlığı sa’ya bağlar. a) Asıl dindarlık başkasını kendisinden daha dindar olduğuna inanılır.. b) Dindarlık yaratılışla kazanılmaz, doğumdan sonra yapılan ibadet ve dini hizmetlerle elde edilen bir takva sonunda elde edilir. Fakat israil oğulları dindarlığı doğuştan elde edilmiş bir imtiyaz olarak kabul ederler. İsrailoğullarının bu hırsında onlarca peygamber katledilmiştir. Peygamberlere acımayan bir toplumla hiçbir antlaşma yapılamaz. İsrailoğullarının insanlığa aykırı bu tututmuna karşı tüm dünya insanlık ailesinin karşı durması lazım. Kur-an’ın bu mesele üzerinde çok  durmasının hikmetini zihin dünyamızda iyi kodlamalıyız. Yüce Allah bu konuda bizim muhayyilemizde bir algının oluşması ve bu tehlikenin farkındalığı için israiloğullarının nankörlüğünü sık sık zikretmiştir. Fakat, burada muhim bir mesele vardır. İsrailoğullarına karşı çıkarken kendi kavmi veya mezhebi üstünlükleri üzerinden yapılacak her mücadele israiloğularına hizmet edeceğini bilmemiz gerekir. İsrailoğullarının dünyayı sadece mallarıyla değil, tezellül ahlaki zaafiyetleri de etkilemiştir. Bugün sayısı azımsanmayacak miktarda islami kesimlerde, dünya siyasetinden tebasını uzak tutmaya çalışanlar vardır. Bunu dindarlığın verdiği takva, ihlas ve sadakat ile tanımlamaları Kur-an ve Risalet ile yüzde bin çelişmektedir. Bu görüşü destekleyenlerin kahir ekseriyetinin ehli tasavvuf olması ise apayrı bir dini kaybımızdır. Çünkü tasavvuf dinin atil arka bahçesi değil, dinin her yönüyle zirvesini yaşamaktır. Dini yaşama zirvesinin iki büyük sutunu vardır. Bu da cihad ve namaz ibadetidir. Cihad ruhundan tamamen soyutlanmış bir ibadet tasavvufi bir ibadet olmaktan çıkar. Bu yönüyle İsrailiyyat sadece rivayetlerimizde değil, aynı zamanda ruyetlerimize de girmiştir. Kısaca, israiloğullarının zihin kodlarını iyi tahlil edip, Kur-an’ın üzerinde durduğu gibi durmamız gerekir. İsrailoğullarının kendilerini seçkin toplum olarak görme hastalığına iyi teşhis koymalıyız. Bu görüşün bize bakan yönüyle kavmimizi ve mezhebimizi üstün görerek bir çalışmanın  ümmetten çok israiloğullarına hizmet ettiğinin farkına varmamız gerekir. Bizim buna dikkat etmemiz gerekir.            
Ekleme Tarihi: 20 Ocak 2024 - Cumartesi

İsrailoğullarının insan öldürme hırsı

   İsrailoğullarının insan öldürme hırsı

İnsan bir başkasına muhtaç fıtratta yaratılmış bir varlıktır. Kendi hayatının devamı için bir başkasıyla beraber yaşaması gerekir.

Bu yaratılan her canlı varlığa, yaratanın getirdiği temel yaşam koşuludur. Hayat yaşamanın bir ferdi boyutu, bir de toplumsal boyutu vardır.

Hayatın toplumlara bakan boyutu tıpkı kişisel boyut gibi bir başka toplumun da varlığına saygılı olduğuna bağlıdır. Çünkü, her insanın varlıksal onuru insanlık ailesinin genelinin onuruna bağlıdır. İslam hukuk sisteminde bu onur “zarureti hamse” şemsiyesi altında muhafaza edilmiştir. Sırasıyla, can, mal, akıl, din ve neslin korunmasıdır. Bu ortak onuru kabul etmeyen tek toplumsal yapı siyonist terör çetesidir. İsrailoğulları her yönüyle olduğu gibi bu manada da bir toplumun ontolojik yapısının tersine suyu akıtmaktadır. Bu mucrimliğin iki sac ayağı bulunmaktadır.

a)Siyonist bir kadının doğurmadığı hiçbir insanın siyonizme alınmaması.

b) Siyonistler dışında her insanın üzerinde sonsuz tasarruf hakkına sahip olduğuna inanmak. Dünyada en dindar teşkilatlardan en dinsiz teşkilatların hiçbirisinde girmek istese de biz hiçbir kimseyi içimize almayız denilmez. En acımasız örgütsel yapılar dahi çarpıştıkları insanları kazanabiliriz üzerine mutlaka bir hesapları olur. Mesela; Medine İslam devletinin teşekkülünde aslen yahudi olup sonradan Müslüman olmuş sahabeler vardır.

  Bütün kavimlerin toplumsal soyu erkeklerden kabul edilir. Kuvvetin her türlüsü ve özellikle toplumsal mukavemeti, erkeklerde görürler.

Örneğin;

Boşamalarda nafaka ve benzeri sorumluluğun erkeğe yüklenmesi de bundandır. Fakat Siyonistler bu toplumsal mukavemeti kadına bağlamışlardır. Siyonist bir kadının doğurmadığı her bir insan Siyonizme hizmet etmek için yaratılmıştır.

Tıpkı bizler kavun, karpuz, ayva, armut ve elmayı kesip yediğimizde bir acıma hissi oluşmadığı gibi. Aynen Siyonistler başka insanı öldürdüklerinde onlarda bir acıma duygusu oluşmuyor.

Bu görüş herşeyden önce dindarlıktaki kemalâta aykırı bir dini tasavvur biçimidir. Dindarlığın zirvesi dinen mütevazi olmayı gerektirir ve dindarlığı sa’ya bağlar.

a) Asıl dindarlık başkasını kendisinden daha dindar olduğuna inanılır..

b) Dindarlık yaratılışla kazanılmaz, doğumdan sonra yapılan ibadet ve dini hizmetlerle elde edilen bir takva sonunda elde edilir. Fakat israil oğulları dindarlığı doğuştan elde edilmiş bir imtiyaz olarak kabul ederler.

İsrailoğullarının bu hırsında onlarca peygamber katledilmiştir. Peygamberlere acımayan bir toplumla hiçbir antlaşma yapılamaz.

İsrailoğullarının insanlığa aykırı bu tututmuna karşı tüm dünya insanlık ailesinin karşı durması lazım. Kur-an’ın bu mesele üzerinde çok  durmasının hikmetini zihin dünyamızda iyi kodlamalıyız. Yüce Allah bu konuda bizim muhayyilemizde bir algının oluşması ve bu tehlikenin farkındalığı için israiloğullarının nankörlüğünü sık sık zikretmiştir.

Fakat, burada muhim bir mesele vardır. İsrailoğullarına karşı çıkarken kendi kavmi veya mezhebi üstünlükleri üzerinden yapılacak her mücadele israiloğularına hizmet edeceğini bilmemiz gerekir. İsrailoğullarının dünyayı sadece mallarıyla değil, tezellül ahlaki zaafiyetleri de etkilemiştir. Bugün sayısı azımsanmayacak miktarda islami kesimlerde, dünya siyasetinden tebasını uzak tutmaya çalışanlar vardır. Bunu dindarlığın verdiği takva, ihlas ve sadakat ile tanımlamaları Kur-an ve Risalet ile yüzde bin çelişmektedir.

Bu görüşü destekleyenlerin kahir ekseriyetinin ehli tasavvuf olması ise apayrı bir dini kaybımızdır. Çünkü tasavvuf dinin atil arka bahçesi değil, dinin her yönüyle zirvesini yaşamaktır. Dini yaşama zirvesinin iki büyük sutunu vardır. Bu da cihad ve namaz ibadetidir. Cihad ruhundan tamamen soyutlanmış bir ibadet tasavvufi bir ibadet olmaktan çıkar. Bu yönüyle İsrailiyyat sadece rivayetlerimizde değil, aynı zamanda ruyetlerimize de girmiştir.

Kısaca, israiloğullarının zihin kodlarını iyi tahlil edip, Kur-an’ın üzerinde durduğu gibi durmamız gerekir. İsrailoğullarının kendilerini seçkin toplum olarak görme hastalığına iyi teşhis koymalıyız. Bu görüşün bize bakan yönüyle kavmimizi ve mezhebimizi üstün görerek bir çalışmanın  ümmetten çok israiloğullarına hizmet ettiğinin farkına varmamız gerekir.
Bizim buna dikkat etmemiz gerekir.

 
 
       

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ehaber.tv.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.