Cemal ÇINAR (Araştırmacı-yazar)
Köşe Yazarı
Cemal ÇINAR (Araştırmacı-yazar)
 

MEVLİD-İ NEBİ ETKİNLİKLERİNİ İSLAMİ AÇIDAN DOĞRU ANLAMA HADİSESİ

MEVLİD-İ NEBİ ETKİNLİKLERİNİ İSLAMİ AÇIDAN DOĞRU ANLAMA HADİSESİ Bu konuyu birkaç kavram üzerinden muhtasaran anlamaya çalışacağız. S/1 – Konunun İsmi?.. S/2 – İstidlali/delil açısından?.. S/3 – Bidat ve bidatın tanımı? S/4 – Mevlid-i Nebevî’yi ibadet üzerinden okumak?.. S/5 – Tebliğ ve davet açısından Mevlid-i Nebevî.. S/6 – Asr-ı saadet ve tâbiîn gibi sonraki yakın tarihte yapılmadı. Daha sonra bu anmalar niçin çıktı?.. S/7 – Bin yıldan beridir İslam âleminde ve ulema nezdinde oturmuş bir toplumsal örfün fıkıhtaki yerini doğru anlamaya çalışmak Şimdi de bunları çok kısa kısa anlatmaya çalışalım: C/1 – Daha önceki onlarca peygamberin hayatını Kur’an-ı Kerim bize anlatmaktadır. Bizim de peygamberimizin hayatını anlatmamız Kur’an epistemolojisi açısından mümkündür. C/2 – a) Kur’an’daki delili: “Ve selâmün aleyhi yevme vülide ve yevme yemûtu ve yevme yüb’asü hayyâ.” (Meryem/15) Onun doğduğu gün, öldüğü ve tekrar diriltileceği güne selam olsun. Demek ki bir peygamberin vefat veya doğum gününü anmanın, bu manada Kur’an’da caiz olduğuna delil ayetlerdir. O zaman şöyle bir mesele önümüze çıkmış oluyor; Kur’an’daki peygamberlerin hayatının Yüce Allah tarafından sonraki nesillere anlatılmasının anlaşıldığı kadar Mevlid-i Nebevî ile peygamberin hayatının anlatılması o oranda anlaşılacaktır. Mesela; peygamberimizden sonra bir peygamber ve ona yeni bir kitap verilseydi acaba Yüce Allah Hz. Muhammed’in hayatını o peygambere gönderdiği kitapta zikredip anar mıydı? Cevap: Elbette. Çünkü Kur’an’da isimleri anılan peygamberler zaman ve mekân açısından hususi olarak gönderilmişlerdi. Mümkün müdür ki, hayatın her anına dokunmuş bir peygamberi anlatmamış olsun? O bir peygamber, aile reisi, bir koca, savaşta komutan, idarede devlet kurucusu ve başkanı… Böyle olmasına rağmen onu anlatmamış olsun, böyle bir şey düşünülebilir mi? Çünkü Kur’an, “Yunus aleyhisselâmı bizzatihi an” diye onu anmayı emrediyor. Bu konuyu Enbiya/60 ile yüzüncü ayetlere kadar onlarca ayette peygamberleri anmayı emrederken bizim peygamberimizi anmayı tartışmamız, bizim Kur’an’la olan alakamızın zayıfladığını göstermekten başka bir manası olamaz. b) Sünnetteki delili: Pazartesi tutulan oruçlarla peygamberimiz haftada bir gün doğum gününe bir şükür manasında oruç tutarak hatırlatmış oluyor. Aşura orucu: Yahudiler onun da tutmalarına karşı “Musa benim kardeşimdir. Siz onlara muhalefet edin; dokuz ve on, veya on-on bir ya da dokuz, on ve on birde tutun” demiştir. C/3 – Bid’at: B-D-A kök harflerinden müştak Arapça bir kelimedir. Vezin olarak “fi’letun” babındandır. Bu bab, özel haller içindir. Yani mana bazı konulara özeldir. Buradaki bidatın zemmi özel bir ibadetin ihdasına matuftur. Yani sonradan çıkanın ibadet cinsinden (özel) olursa bidat olur. C/4 – İbadetler hususi, kulluk ise umumidir. Kulluk görevi bütün iyilikleri yapmak ve kötülüklerden uzak durmakla elde edilir. Fakat ibadetler naklidir, şart ve rükünleri vardır. Şart ve rükünleri belli olmayan bir amel kulluk görevi içinde iyilik olabilir ama ibadet olamaz. Demem o ki: Her iyilik bir kulluktur. Ama her iyilik ibadet değildir. Mevlid-i Nebevî’nin şart ve rükünleri olmadığı için bir iyiliktir, ama ibadet cinsinden değildir. C/5 – İslam ve onun ahkâmını; ahlak, adalet, dürüstlük, şefkat, merhamet – kısaca İslam’ın hayata bakan tüm yönlerini kapsayan peygamberin hayatını örnek (Ahzab/21) gösterilerek, O’na salâtü selamlar getirmek (Meryem/15, Ahzab/56) ayetler üzerinden baktığımızda caizdir. Mesele tebliğ ve davet üzerinden dinen mümkündür. C/6 – İslam medeniyetinin diğer dünya uygarlıklarıyla iç içe girip İslam devletinin sınırları genişledikçe insanlarda bir yozlaşma ve gevşeme oluşabilir. Bu ve benzeri sebeplerle inanan insanımıza İslam aşkı ve heyecanını, İslam’ın tebliğini ve davetini ulaştırmayı dinin dışında anlamak sorunlu bir bakıştır. İşte Ehl-i sünnet âlimlerinden ilk olarak İz b. Abdüsselam buna fetva verir. Bazı ulema bunun Fatımi adeti olduğunu söylemeleri üzerine Selahaddin Eyyubi yasaklar. İz b. Abdüsselam ulemayla bu konuyu tartışır. Ehl-i sünnetten olan o ulema da bunu uygun görür. O gün, devlet başkanı olan Selahaddin Eyyubi de uygun görür. İki sene üst üste düzenledi. “Üçüncüsünde, önümüzdeki sene esir olan Mescid-i Aksa’yı özgürleştirip avlusunda anacağız” der. Ve bunu da gerçekleştirir. C/7 – Ümmetin örfünde bin yıldan fazladır oturmuş bir geleneğimizi yok saymak fıkhen de sorunlu bir yaklaşımdır. Çünkü şer’i açıdan örf de fer’i bir delildir. Ehl-i sünnetin bu kapsayıcı ve birleştirici toplum ruhu köklü bir duruştur. Zaman zaman Vehhabilik, Selefîcilik, İ’tizâlî ve mealcilik gibi akımların saldırısına maruz kalsa da, asla bu köklü ruha gölge düşüremezler. Ümmetin itidal aklı bu çıkışları ayıklayıp çöpe atmıştır.
Ekleme Tarihi: 09 Eylül 2025 -Salı

MEVLİD-İ NEBİ ETKİNLİKLERİNİ İSLAMİ AÇIDAN DOĞRU ANLAMA HADİSESİ

MEVLİD-İ NEBİ ETKİNLİKLERİNİ İSLAMİ AÇIDAN DOĞRU ANLAMA HADİSESİ

Bu konuyu birkaç kavram üzerinden muhtasaran anlamaya çalışacağız.

S/1 – Konunun İsmi?.. S/2 – İstidlali/delil açısından?.. S/3 – Bidat ve bidatın tanımı? S/4 – Mevlid-i Nebevî’yi ibadet üzerinden okumak?.. S/5 – Tebliğ ve davet açısından Mevlid-i Nebevî.. S/6 – Asr-ı saadet ve tâbiîn gibi sonraki yakın tarihte yapılmadı. Daha sonra bu anmalar niçin çıktı?.. S/7 – Bin yıldan beridir İslam âleminde ve ulema nezdinde oturmuş bir toplumsal örfün fıkıhtaki yerini doğru anlamaya çalışmak

Şimdi de bunları çok kısa kısa anlatmaya çalışalım:

C/1 – Daha önceki onlarca peygamberin hayatını Kur’an-ı Kerim bize anlatmaktadır. Bizim de peygamberimizin hayatını anlatmamız Kur’an epistemolojisi açısından mümkündür.

C/2 – a) Kur’an’daki delili: “Ve selâmün aleyhi yevme vülide ve yevme yemûtu ve yevme yüb’asü hayyâ.” (Meryem/15) Onun doğduğu gün, öldüğü ve tekrar diriltileceği güne selam olsun. Demek ki bir peygamberin vefat veya doğum gününü anmanın, bu manada Kur’an’da caiz olduğuna delil ayetlerdir. O zaman şöyle bir mesele önümüze çıkmış oluyor; Kur’an’daki peygamberlerin hayatının Yüce Allah tarafından sonraki nesillere anlatılmasının anlaşıldığı kadar Mevlid-i Nebevî ile peygamberin hayatının anlatılması o oranda anlaşılacaktır. Mesela; peygamberimizden sonra bir peygamber ve ona yeni bir kitap verilseydi acaba Yüce Allah Hz. Muhammed’in hayatını o peygambere gönderdiği kitapta zikredip anar mıydı? Cevap:

Elbette. Çünkü Kur’an’da isimleri anılan peygamberler zaman ve mekân açısından hususi olarak gönderilmişlerdi. Mümkün müdür ki, hayatın her anına dokunmuş bir peygamberi anlatmamış olsun? O bir peygamber, aile reisi, bir koca, savaşta komutan, idarede devlet kurucusu ve başkanı…

Böyle olmasına rağmen onu anlatmamış olsun, böyle bir şey düşünülebilir mi? Çünkü Kur’an, “Yunus aleyhisselâmı bizzatihi an” diye onu anmayı emrediyor. Bu konuyu Enbiya/60 ile yüzüncü ayetlere kadar onlarca ayette peygamberleri anmayı emrederken bizim peygamberimizi anmayı tartışmamız, bizim Kur’an’la olan alakamızın zayıfladığını göstermekten başka bir manası olamaz.

b) Sünnetteki delili: Pazartesi tutulan oruçlarla peygamberimiz haftada bir gün doğum gününe bir şükür manasında oruç tutarak hatırlatmış oluyor. Aşura orucu: Yahudiler onun da tutmalarına karşı “Musa benim kardeşimdir. Siz onlara muhalefet edin; dokuz ve on, veya on-on bir ya da dokuz, on ve on birde tutun” demiştir.

C/3 – Bid’at: B-D-A kök harflerinden müştak Arapça bir kelimedir. Vezin olarak “fi’letun” babındandır. Bu bab, özel haller içindir. Yani mana bazı konulara özeldir. Buradaki bidatın zemmi özel bir ibadetin ihdasına matuftur. Yani sonradan çıkanın ibadet cinsinden (özel) olursa bidat olur.

C/4 – İbadetler hususi, kulluk ise umumidir. Kulluk görevi bütün iyilikleri yapmak ve kötülüklerden uzak durmakla elde edilir. Fakat ibadetler naklidir, şart ve rükünleri vardır. Şart ve rükünleri belli olmayan bir amel kulluk görevi içinde iyilik olabilir ama ibadet olamaz. Demem o ki: Her iyilik bir kulluktur. Ama her iyilik ibadet değildir. Mevlid-i Nebevî’nin şart ve rükünleri olmadığı için bir iyiliktir, ama ibadet cinsinden değildir.

C/5 – İslam ve onun ahkâmını; ahlak, adalet, dürüstlük, şefkat, merhamet – kısaca İslam’ın hayata bakan tüm yönlerini kapsayan peygamberin hayatını örnek (Ahzab/21) gösterilerek, O’na salâtü selamlar getirmek (Meryem/15, Ahzab/56) ayetler üzerinden baktığımızda caizdir. Mesele tebliğ ve davet üzerinden dinen mümkündür.

C/6 – İslam medeniyetinin diğer dünya uygarlıklarıyla iç içe girip İslam devletinin sınırları genişledikçe insanlarda bir yozlaşma ve gevşeme oluşabilir. Bu ve benzeri sebeplerle inanan insanımıza İslam aşkı ve heyecanını, İslam’ın tebliğini ve davetini ulaştırmayı dinin dışında anlamak sorunlu bir bakıştır. İşte Ehl-i sünnet âlimlerinden ilk olarak İz b. Abdüsselam buna fetva verir. Bazı ulema bunun Fatımi adeti olduğunu söylemeleri üzerine Selahaddin Eyyubi yasaklar. İz b. Abdüsselam ulemayla bu konuyu tartışır. Ehl-i sünnetten olan o ulema da bunu uygun görür. O gün, devlet başkanı olan Selahaddin Eyyubi de uygun görür. İki sene üst üste düzenledi. “Üçüncüsünde, önümüzdeki sene esir olan Mescid-i Aksa’yı özgürleştirip avlusunda anacağız” der. Ve bunu da gerçekleştirir.

C/7 – Ümmetin örfünde bin yıldan fazladır oturmuş bir geleneğimizi yok saymak fıkhen de sorunlu bir yaklaşımdır. Çünkü şer’i açıdan örf de fer’i bir delildir. Ehl-i sünnetin bu kapsayıcı ve birleştirici toplum ruhu köklü bir duruştur. Zaman zaman Vehhabilik, Selefîcilik, İ’tizâlî ve mealcilik gibi akımların saldırısına maruz kalsa da, asla bu köklü ruha gölge düşüremezler. Ümmetin itidal aklı bu çıkışları ayıklayıp çöpe atmıştır.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ehaber.tv.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.